".................................,

Tam 70 yıl önce,
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu önderi, Mustafa Kemal Atatürk aramızdan ayrıldı.
Yine bir 10 kasım sabahı, bugün bu salonda, hep biraradayız, hüzünlü şarkılarımız, güçlü marşlarımız, onu anlatan konuşmalarımız...
Ne düşünüyoruz?
Ne hissediyoruz?
Kimdir adına ağıtlar yakılan, marşlar söylenen?
Kimdir bu vatanı gençliğe emanet eden?
Sarı saçlı, mavi gözlü, heyecan dolu, okumayı seven, yakışıklı genç Mustafa mı?
Hayatının büyük bölümü evinden ailesinden uzak cephelerde geçen, ölümle birlikte yaşayan,  Mustafa Kemal Paşa mı?
Son hızla uygar dünyadaki toplumsal yapıya dönüşümü hedefleyen, devrimci lider, Mustafa Kemal Atatürk mü?
Mustafa,
Mustafa Kemal,
Mustafa Kemal Atatürk.
Gözümün önünde ışıkta hafif kısılmış gözleri, kırlaşmış geriye taranmış saçlarıyla gülen yüzü...
Bir insanı anarken sadece yaşanan anları mı düşünürüz?
Anılarımızda kalan sadece resimler mi? Herşey yaşanıp bitti mi?
Peki ortaya koyduğu ilkeler, mücadeleleri, yaşamının sonunda topluma miras olarak kalan değerler?
Yokolup gitti mi?
Çalışkan, akılcı, cesur olmak,
Vatanına ve ulusuna kendini adamak,
Sağlam bir tarih bilgisi ile zamanın önünde koşmak,
Ekonomide öncülük etmek,
Laik cumhuriyetçi ve katılımcı yönetimi aramak,
Gerçekci ve bilgiye dayalı milliyetçilik,
Her alanda uygar dünya yarışına katılmak,
Bugünde geçerli ilkeler değil mi?
Dünya tarihinde bir devrimin bu kadar kısa sürede, bu kadar yoğun, bu kadar hızlı olması, bir liderin vizyonunun bu kadar etkili uygulanması, çok nadir yaşanan bir olay. Bu yüzden çoğu zaman, cumhuriyetimizin değerleri ile kurucu önderimizin kişiliğini bütünleşmiş olarak hissediyoruz.
Biz 10 Kasım’larda sadece Mustafa Kemal Atatürk’ü değil, Cumhuriyetimizin kuruluş günlerindeki o heyecanı, o güveni, o başarma hissini ve o değerleri  anıyoruz.
Bir milleti biraraya getiren, onu ayakta tutan, zorluklarla başa çıkmasını sağlayan,  etrafında kenetlendikleri değerlerdir. Bu değerler birdenbire ortaya çıkmaz. Tarih kitaplarında birkaç sayfada özetlenen olaylar, insanlığın yüzlerce yılda biriktirdiği deneyimlerin, yaşadığı acıların sonucunda kazanılmıştır.
Her zorlukta, her yol ayrımında temel ilkelerimiz bu değerlerdir. Bunlar zamana veya kişisel çıkarlara göre değişmezler.
Milletler kendi kendilerine, ülkülerine ve kurumlarına saygı duydukça, başkalarından da saygı görürler. Bu onura sahip çıkmak  hamaset edebiyatı değil, bu milletin her ferdinin görevidir.
Zor zamanlardan geçiyoruz. Karşılaştığımız sorunların çözümü konusunda tartıştığımız oluyor, dünyadaki çeşitli uzmanların görüşlerini alıyoruz. Ama hatırlayınız, Cumhuriyetimiz’in kuruluş ilkeleri zaten zor zamanlarda çözüm yolu olarak ortaya konmuş ve başarılı olmuştu. Böyle anlarda eğer uygulamada zorluk çekiyorsak,  Mustafa Kemal Atatürk’ün cesareti, ileri görüşlülüğü, geçmişte olduğu gibi, bugün de bizlere yol gösterici olacaktır.
Bugün hüzünlümüyüm?
Kesinlikle hayır?
Onun gibi bir lidere sahip olan bir ulusun ferdi olarak gurur duyuyorum. Temelini attığı Türkiye Cumhuriyeti’nin değerlerinin korunması için üstüme düşen sorumluluğu hissediyorum. Ülkem için ne zaman, bir sorunla karşılaşsam, başım sıkışsa, içim daralsa aklıma kurtuluş günlerinin başında, o zor günlerde söylenen umut dolu, heyecan dolu dizeler geliyor, çalışmaya devam ediyorum:
Dağ başını duman almış 
Gümüş dere durmaz akar  
Güneş ufuktan şimdi doğar 
Yürüyelim arkadaşlar.
Pamukkale Üniversitesinin bütün fertleri, akademisyenleri, memurları ve öğrencileri, hep birlikte, atamızın önünde saygı ile eğiliyoruz.
Atam,
Seni hatırlıyoruz.
Ruhun şad olsun."

              

Konuşmanın tamamı pdf